Proaktivite iş literatüründe bolca karşılabileceğimiz bir kelimedir. Sadece inisiyatif almak ve öngörülü davranmaktan da öte, yaptığımız işin, kararlarımızın ve davranışlarımızın sorumluluğunu almakla da ilgilidir.
Proaktivite; birey olarak davranışlarımızın sorumluluğunu aldığımızı; davranışlarımızın koşulların değil, kararlarımızın sonucu olduğunu ortaya koyar.
Reaktivite ise yaşamımızın ve davranışlarımızın dış koşullara bağlı olduğunu savunur. Bu durumda kendi davranış ve kararlarımızın sorumluluğunu almaz, dış koşullara bağlarız. Bu dış koşullar; kişiler, çalışma ortamları ve hatta hava durumu bile olabilir.
Stephen Covey’in “Etkili İnsanların 7 Alışkanlığı” kitabında her iki davranış için şu örnekler verilmiştir.
Reaktif insanlar hava iyiyse kendilerini iyi hissederler ve bu durum onların davranışlarını, iş yapış şekillerini etkiler. İletişimde oldukları kişiler onlara iyi davrandıklarında kendilerini verimli ve iyi hissederler; kötü davrandıklarında ise kendilerini savunmaya geçerler. Reaktif insanları duyguları, koşullar, olaylar ve çevreleri yönetir.
Proaktif insanlar hava koşullarını yanlarında taşırlar. İster güneş açsın, ister yağmur yağsın onlar için çok önemli değildir. Değerlerine göre karar verirler. Kaliteli iş çıkarmak onlar için bir değerse koşulların uygun olup olmaması onların davranışlarını ve iş yapış şekillerini değiştirmez. Bu demek değildir ki proaktif insanlar duygulardan, sosyal ve fiziksel çevreden etkilenmezler. Onlar uyaranlara bilinçli bir biçimde değerlerine dayalı tepki verirler.
“Bugün böyle olmamın nedeni dün yaptığım seçimlerdir.” diyemediğimiz sürece, “Başka bir yol seçiyorum.” diyemeyiz.